Cumartesi, Mart 14, 2009


Şili'nin fırtınalı denizlerinde yaşar o pembe renkli yılanbalığı,
Kar gibi beyaz etiyle o devasa balık.
Ve Şili'nin kıyılarındaki tencerelerin içinde,
Yaratılmıştır o balık çorbası, yoğun ve nefis, besleyici
Yüzülmüş yılanbalığı götürülür mutfağa
Çıkıverir lekeli derisi eldiven misali
Görünüverir işte o zaman bu deniz ürünü, o körpe yılanbalığı
Işıldar artık çırılçıplak,
Hazırdır sunulmaya damak zevkimize.
Bak şimdi, alırsın sarmısakları, önce okşarsın o güzelim fildişini, koklarsın
Derken dövülmüş sarmısağı alıp koyarsın soğanla ve domatesle birlikte
Ta ki soğanlar alsın altın rengini.
O arada buğuda pişer o şahane deniz tekeleri,
Bir kez geldi mi kıvamına, tüm o lezzet birikti mi o sosun içinde
Özsuyundan oluşan okyanusun ve
Berrak suyundan soğanların ışığından çıkan
İşte o zaman girsin içine yılanbalığı
Dalsın o görkemin içine, tencerenin içindeki yağa gömülsün
Kasılarak çeksin içine.
Artık gereken tek şey katmaktır yemeğin içine dökerek kremayı
Kopkoyu bir gül gibi,
Sonra ateşin üzerine yavaş yavaş teslim edilir o hazine
Ta ki çorbanın içinde ısınsın tüm özleri, ve sofraya ulaşsın
Yeni evlenmiş olarak tüm tatları
Denizin ve toprağın
Öyle ki bu yemeğin içinde bulursun sen cenneti.

"Ode to conger chowder"/"Oda al caldillo de congrio", Pablo Neruda

Çarşamba, Mart 11, 2009

Masa da masaymış haa


Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Edip Cansever