şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Haziran 24, 2011



...

Neden güler ki karpuz ansızın
bağrına saplanınca bir bıçak?

...



Sorular Kitabı, Pablo Neruda

Salı, Ocak 11, 2011


Amma da sabah, bak!
Güneş kızıl ve yuvarlak.
Banyoya gidiyor Nina’m.
Oturmuş peynir ekmek yiyiyorum.
Hayat insanın en kötü şeyi değildir
ve birazdan hazırdır kahve.

Çiçekleniyor çiçekler.
Köşede bir örümcek gidiyor.
Eğer varsa yeterince,
Uçuyor kuşlar sürü halinde.
Mutluluk insanın en kötü şeyi değildir
ve birazdan hazırdır kahve.

Çimen yeşil ve ıslak.
Arıların keyfine yok diyecek.
Ciğerler susamış havaya.
Ah, ne güzel mis hava!
Sevinç insanın en kötü şeyi değildir
ve birazdan hazırdır kahve.

Duşun altında şarkı.
Mutlu olduğunu anlamalı.
Gökyüzü de öyle bir mavi ki.
Bense anlıyorum çok iyi.
Mutluluk insanın en kötü şeyi değildir
ve birazdan hazırdır kahve.

Nina geliyor işte
çıplak, öpüyor sevgiyle,
gidiyor odaya ıslak tenle
saçlarını düzeltmeye.
Hayat insanın en kötü şeyi değildir
ve birazdan hazırdır kahve.

[1972, ”Svante’nin Şarkıları”’ndan]

Benny Andersen (d.1929, Danimarka)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Cuma, Temmuz 23, 2010

Salatalık

Avluda diz boyu kar
lapa lapa da yağıyor
hızını alamadı sabahtan beri bir türlü

Mutfaktayız
masada, muşambanın üstünde bahar
masada, muşambanın üstünde körpecik bir salatalık
çiçeği burnunda, pütürlü.

Çepçevre oturmuş bakıyoruz ona
çarpıveriyor yüzümüze yumuşacık
bir tazeliktir kokuyor bir tazelik

Çepçevre oturmuş bakıyoruz ona
şaşkın, düşünceli, iyimser
rüyada gibi bir halimiz var.

Masada, muşambanın üstünde umut
masada, muşambanın üstünde güzel günler
yeşil bir güneş ve yüklü bir bulut
yaklaşan sabırsız zümrüt bir kalabalık
açılıp saçılacak sevdalar

Masada, muşambanın üstünde körpecik bir salatalık
çiçeği burnunda, pütürlü.
avluda diz boyu kar
lapa lapa da yağıyor
hızını alamadı sabahtan beri bir türlü

Nazım Hikmet Ran

Cumartesi, Eylül 12, 2009

DOMATES KASİDESİ


Sokak
domateslerle dolu
gün ortası
yaz,
ışık
yarıya bölünmüş
bir
domates
gibi,
suyu
akıyor
baştan sona caddelerin.
Aralıkta
dinlenmek bilmeden
domates
akın eder
mutfağa,
girer öğle yemeği zamanında,
alır
rahatını
tezgâhların üzerinde,
bardakların arasında,
tereyağı tabaklarında
mavi tuz mahzenlerinde.
Döker
kendi ışığını,
şefkatli görkemini.
Ne yazık ki,
öldürmemiz gerekir onu:
bıçak
batar
yaşayan etinin içine,
kırmızı
iç organlar
serin bir
güneş,
çok derin,
bitmez tükenmez,
yerleşir salatalarına
Şili’nin,
mutlulukla, evlenir
şeffaf soğanla,
ve kutlamak için birleşmeyi
biz
dökeriz
yağ,
başlıca
çocuğu zeytinin,
üstüne yarısına bölünmüş yarımkürelerin,
biber
ekler
parfümünü,
tuz, mıknatıslığını;
düğünüdür
günün,
maydanoz
asar
bayrağını,
patatesler
gayretle kaynarlarken,
rahiası
fırında kızaranın
vurur
kapıya,
geldi zaman!
gelin!
ve, gelin
üstüne masanın, orta noktasında
yazın,
domates,
yıldızı yeryüzünün, yinelenen
ve verimli
yıldız,
sergiler
kıvrımlarını,
kanallarını,
dikkate değer genişliğini
ve çokluğunu,
çekirdeksiz,
kabuksuz,
ne yapraklar var ne dikenler,
domates sunar
hediyesini
tutuşabilir renkten
ve serin bütünlükten.

PABLO NERUDA

Çeviri: Vehbi Taşar

Cumartesi, Mart 14, 2009


Şili'nin fırtınalı denizlerinde yaşar o pembe renkli yılanbalığı,
Kar gibi beyaz etiyle o devasa balık.
Ve Şili'nin kıyılarındaki tencerelerin içinde,
Yaratılmıştır o balık çorbası, yoğun ve nefis, besleyici
Yüzülmüş yılanbalığı götürülür mutfağa
Çıkıverir lekeli derisi eldiven misali
Görünüverir işte o zaman bu deniz ürünü, o körpe yılanbalığı
Işıldar artık çırılçıplak,
Hazırdır sunulmaya damak zevkimize.
Bak şimdi, alırsın sarmısakları, önce okşarsın o güzelim fildişini, koklarsın
Derken dövülmüş sarmısağı alıp koyarsın soğanla ve domatesle birlikte
Ta ki soğanlar alsın altın rengini.
O arada buğuda pişer o şahane deniz tekeleri,
Bir kez geldi mi kıvamına, tüm o lezzet birikti mi o sosun içinde
Özsuyundan oluşan okyanusun ve
Berrak suyundan soğanların ışığından çıkan
İşte o zaman girsin içine yılanbalığı
Dalsın o görkemin içine, tencerenin içindeki yağa gömülsün
Kasılarak çeksin içine.
Artık gereken tek şey katmaktır yemeğin içine dökerek kremayı
Kopkoyu bir gül gibi,
Sonra ateşin üzerine yavaş yavaş teslim edilir o hazine
Ta ki çorbanın içinde ısınsın tüm özleri, ve sofraya ulaşsın
Yeni evlenmiş olarak tüm tatları
Denizin ve toprağın
Öyle ki bu yemeğin içinde bulursun sen cenneti.

"Ode to conger chowder"/"Oda al caldillo de congrio", Pablo Neruda

Çarşamba, Mart 11, 2009

Masa da masaymış haa


Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Edip Cansever

Çarşamba, Ocak 28, 2009

SICAK MUTFAK


*The well-stocked kitchen,Joachim Beuckelaer,1566

Kan, ter, yağ - - Birkaç çeşit:
Fırın, kuyu, kızartma
Buğu, bastı, kapama
Çengel, kağıt, kiremit.

Bir kadın ihtiyar
Ocak başında
Pişecek şimdi
Üfler odunları
Çömlek, kaynar su
İçinde çakıllar
Ağlaşır torunları.

İstakoz, sülün Barbunya, tekir
Yürek, beyin - - onlar gibi
Korku da yenir
Çoktur yiyenleri.

Yalnız az pişirin
Sindirimi zordur

Kaldırmaz her mide
Ve ne kadar her biri
Ve neler katmalı
Yok kesin ölçü
El kararı.

Hemen yiyin
Çok da sıcak yemeyin
Soğusun daha iyi
Hem azık, hem katık
Bıktırır fazlası.

Yensin, bitsin
Kalmasın yarına
Dokunur çocuklara
Onlar hiç yemesin
Bu nokta çok önemli
Başka sofra onlara
Başka şeyler yapmalı.

Behçet NECATİGİL

Salı, Ocak 13, 2009

ÇİLİNGİR SOFRASI


Otur ki sandalye hatırlasın
Sandalye olduğunu.
Masa da unutur masalığını,
Elini komasan üstüne
Bakışlarını ayırmaya gelmez,
Sürahi boşalır sonra suyundan.
Kadehim kadehim dediğin şey,
Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir.
Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini,
Çatalını dokundurmazsan.
Fakat farkında mısın? ...

Cahit Sıtkı Tarancı

Cuma, Ocak 09, 2009

LAPACI


Ne karanlık kar bu !
Ne biçim pirinç bu siyah !
Ayaklarım donuyor
İçim öyle eziliyor ki
Bir tabak lâpa olsa şimdi
Anamın hanımelleriyle pişirdiği
Akpak ve onun elleriyle sıcak
Bir tabak lâpa olsa
Anamın pişirdiği
Bir tabak lâpa
Lâpa ...
Olmayacak da olsa
Ne güzel dua

CAN YÜCEL