Ağaçların çıplak dallarına
karlar düşerken ormanda ilerleyen bir seyyah, geceyi geçirebilmek umuduyla bir
kulübenin önünde durur. Kapıyı açan asık suratlı
kadın seyyaha yerde kıvrılıp yatabileceğini ama yiyecek bir şeyi olmadığını söyler. Bunu duyan seyyah, cebinden paslı
bir çivi çıkararak, ‘O halde sahip olduğum her şeyi sizinle paylaşacağım,’ der ve kadının belki de o güne kadar yediği en
lezzetli çorbayı yapmaya başlar...
Ahh biraz un olsaydı , biraz da
patates, belki biraz et, süt, biraz da baharat…
“Ama…böyle idare etmek zorundayız… Ne kadar istesek de
yoktan yaratamayız” diyen Seyyah tatlı diliyle aksi ev sahibinden tüm
malzemeleri edinmeyi başarır…Masaya en güzel örtüler serilir, vazoya çiçekler
konulur, Krallara kraliçelere layık bir sofra kurulur…Şişesi tozlanmış şarap
açılır ve seyyahın büyülü öyküleriyle ısınır kadının yüreği…