Bir zamanlar kasabanın en zengini olan Divitoğlu ailesi, yoksul düşmesine rağmen kasaba halkından hâlâ büyük saygı görmektedir. Ailenin son umudu İlyas, Cumhuriyet’in ilk yargıtayında üye olan dedesinin izinden gidip hukuk fakültesini kazandığında aile zar zor denkleştirdiği parayla İlyas’ı İstanbul’a gönderir. İlyas Emel isimli bir kıza âşık olur, evlenme teklif eder, reddedilir ve içindeki tutku yön değiştirerek yemek yapma aşkına dönüştürür ve İlyas’ın hayatını alt üst eder. Artık birbirinden güzel yemekler yapma tutkusu sevgilisini, ailesini, okulunu ve yargıç olma hayalini unutturmuş, yaşamının tek anlamı yemek olmuştur.
“Ama kendisi de biliyordu: bunlar anlamlarını yitirmiş sözlerdi! Her şey yitirmişti anlamını, her şey değişmişti, bitmişti artık, çırpınmak, üzülmek boştu, saçmaydı. Yitmeyen, bitmeyen bir tek şey vardı, bu da mutfaktı, bu çiftlik mutfağı. Bir lokanta mutfağı bile değildi, birkaç kuruş para bile getirmiyordu. Ama olan olmuştu bir kez: her şeyi bu mutfaktı işte, yaşamı bu mutfaktı! “
1 yorum:
ya ben tahsin yücelin başka bir romanını okudum, sevmedim :) ayıp diil di miii? :))
Yorum Gönder